Menkıbeler

. . .

Doğumu ve Çocukluğu:
Babası içki içen, sinirli bir kimse imiş. 3 aylar girdiğinde içmeyi bırakırmış.
Doğmasına yakın babasına, rüyada "kendisinin oğlu olacağı, adını Mahmud Fehmi koyacağı, kendisine katiyyen dokunmaması gerektiği, kendisinin onun hürmetine kurtulacağı"
ihtar edilmiş...

(Kaynak: Torunu S.A.)


. . .
1885-1890, İstanbul...
15 yaşlarında, askeri talebe olarak İstanbula gitmişti. Daha sonra askeri mühendis oldu.
İstanbul’da askeri talebe olarak bulunduğu günlerde, bir askeri kule inşaatında bulunurken, bir Şeyh ile bir subayın Hz. Peygamber hakkında münakaşa ettiklerini görür. Şeyh Efendi'nin subaya gerekli cevabı verememediğini görünce, kendisi de doğuştan veli olduğu için:
" - Komutanım, o inanmadığınız Muhammed, şimdi kendimi aşağı attığımda beni tutar, kurtarır."
diyerek kendisini kuleden aşağıya atar. Herkes aşağıya koşuşurken, kendisinin merdivenlerden yürüyerek geldiğini görürler. O Şeyh, Sultan Abdülhamid’in sarayda bulundurduğu şeyhlerden Ebülhüda Efendi imiş ve:
" - Evladım, Sen benden çok üstünsün. Ama sana teberrüken inabe vermek istiyorum." demiş.
Şeyh dedemde Sultan Abdülhamidin hediye ettiği tütün kutusu vardı.
(Kaynak: Torunu S.A.)

. . .

1900'lü yıllar'da, Van'da...
Mubarek, bir gün Vangölü kıyısında gezinirken, birkaç yaşlı papazın, bir genç imam ile tartıştıklarını ve imamı sıkıştırmak istediklerini görür. Papazlara yaklaşır ve şöyle der:
"Kimin söylediklerinin Hak olduğunu anlamak için göle gidelim. Ben, bizim de inandığımız sizin Peygamberinizi çağırarak gidiyorum, siz kimi isterseniz onu çağırarak gelin!" der ve orada bulunanların gözleri önünde:
- "Ya İsa... Ya İsa... Ya İsa..." diyerek gölün üzerinde yürümeye başlar.
Bir de arkasına bakar ki, papazlar oradan hızla uzaklaşmaktadırlar, adeta kaçarcasına!
Hak'dan kaçılır mı, nereye kadar, her yer O'nun...
(Kaynak: Hacı Sıtkı Efendi)
 
. . .

İstanbul, Eylül 1939...
Diyarbakır'ın değerli Rufailerinden Hacı Yusuf Efendi, Şeyhini ziyaret için İstanbul'a gider, Üsküdar'a. Ziyaretini tamamlayıp ayrılırken, Mubarek, şöyle buyurmuş:
" - Gökyüzünde bir afat dolaşıyor, nereye vuracağı belli değil..
Diyarbakır'daki kardeşlerimize söyle, bolca şu tesbihatı çeksinler:
"Ya Gaffar, Ya Settar, Ya Musevvir, Ya Vehhab"
Hacı Yusuf Efendi İstanbul'dan döner, zikirler bir emir olarak yerine getirilir.
27 Aralık 1939 : Büyük Erzincan depremi: 33.000 ölü, 100.000 yaralı...
Daha sonra Hacı Yusuf Efendi'nin Baba Hazretlerini bir ziyaretinde, Mubarek:
"Evet oğlum evet, o afat Erzincan'ı vurdu..." demiştir.
Allah, şefaatlerine nail eylesin, amin.
(Kaynak: Hacı Yaşar Ay)

... 

Elazığ...
Halifelerinden Şeyh Halit Efendi, Baba Hazretlerini ziyarete gider, hikmet üzerine konuşmak istediğini söyler. Baba Hazretleri, Şeyh Halit Efendi'ye:
" - Sen eve git, kapılarını kapat, çayı hazırla, ben geleceğim." der.
Halit Efendi Hazretleri evine gider, kapıyı kapatır. Çayı hazırlar, odaya geçince...
Odada Fehmi Baba Hazretlerinin oturduğunu görür ve heyecanlanır...
Susar, hiç konuşmaz, oturur...
" - Sen hep O'nunla olursan, hikmet hep seninle olur..."
(Kaynak: Hacı Yaşar Ay)

. . .
 
(Devam edecek...)